İnsan-hayvan ilişkilerinin ne zaman başladığı konusunda, elimizde kayda değer bir belge bulunmamaktadır. Ancak, bu ilişkinin modern insanın ortaya çıktığı antropozoik dönemden itibaren başladığı tahmin edilmektedir. Bilinen son küresel buzul çağından yaklaşık 16.000 yıl öncesinden günümüze, insan türü gıda ve ham madde ihtiyacının oldukça büyük bir kısmını hayvanlardan ve bitkilerden elde etmiş, hatta antropologlar o günün ekonomik düzenini anlatmak için “avcı ve toplayıcı” kavramını oluşturmuşlardır. Tarihsel süreç ilerledikçe insanoğlunun hayvanlar ile olan ilişkisinin de ilerlediği ifade edilebilir. Sanayi devrimi öncesine bakıldığında tarım, ulaşım, güvenlik, avlanma, haberleşme gibi alanlarda hayvanların sıklıkla kullanıldığı görülebilmektedir.
Günümüze, yoğunlukla kabul edilen ana iktisadi düzenin –kapitalizmin- küresel genişlemesi ve beraberinde gelen bireylerdeki güç, sınıf farkı arayışı süreç içerisinde hayvanlara kadar uzamış ve onların doğal ortamlarından kopartılarak metalaştırılarak, ekonomik bir değer olarak piyasaya sürülmelerine neden olmuştur. Hayvanların insanlar tarafından kullanılması ve haklarının neler olduğu konusunda yıllardır süregelen tartışmalar farklı felsefi ve hukuki yaklaşımlar çerçevesinde tartışılmaya devam edilmektedir. Antroposentrizm (insan merkezli yaklaşım), Fizyosentrizmin (doğa merkezli yaklaşım), Patosentrizm (canlıların ıstırap duyabilme yeteneği) ve Biyosentrizm (canlı olmanın onuru) bu tartışmaların yürütüldüğü teoerik zeminlerden sadece bazılarıdır.
Hayvanların özel ve kamusal eğlenceler için kullanılması yüzyıllardır in- sani açıdan sorgulanmamış ve büyük ölçüde göz ardı edilmiş bir uygulama- dır. Modern turizm endüstrisi de bu uygulamayı sıklıkla göz ardı etmektedir. Turizm endüstrisi hayvanları farklı şekillerde metalaştırarak turistik ürün haline dönüştürebilmektedir. Hayvan temelli turizm türlerine olan ilginin gün geçtikçe artmasıyla, turizm endüstrisinde hayvan kullanımı ve hayvan etiği artan bir öneme sahip hale gelmiştir. Ancak, hayvanların kullanılmasına ve haklarına yönelik çeşitli uluslararası yasalar, ilkeler ve çeşitli sivil toplum örgütlenmeleri olmasına rağmen (BERN Convention 1979, CITES Convention 1975) turizm endüstrisinde hayvan kullanımı ve hayvan etiği konusundaki bilincin hem tüketim hem de sunanlar tarafında yeterince yerleşmemiş olduğu görülmektedir.
Hayvan etiği alanı, hayvan haklarını göz önünde bulunduranlar ile hayvan refahı ile ilgilenen araştırmacılar arasında geniş bir şekilde bölünebilir. Hayvan hakları ve hayvan refahı, insan toplumları için hayvanların etik, politik ve yasal konumlarını kavramanın birbiriyle ilişkili ancak farklı iki yoludur.
Hayvanların kullanımı üzerine; veterinerlik ve tıp gibi bilim alanlarında deneysel amaçlarla kullanılan hayvanlar açısından hayvan etiği bağlamında büyük tartışmalar yaşanırken gıda sek törüne hizmet eden üretim çiftlikleri boyutu ile hayvan refahı veterinerlik ve ziraat bilimlerinde ağırlıklı incelenmektedir. Felsefe ve hukuk bilimlerinde ise hakların, özelde insan ve insan dışı canlıların haklarının kaynağı, hakların bakılan yer ve bakan tarafından algılanması ve savunulmasındaki farklar gibi ilgili kavramsal boyutlar ortaya konmuştur.
Hayvan hakları veya hayvan refahı gibi etik düşüncelerin gelişimine baktığımızda, Ahlak ve Mevzuata Giriş’te (1789) faydacı felsefesi ile hayvan haklarını tartışan Jeremy Bentham bu alandaki ilk filozof olarak karşımıza çıkmaktadır. Bentham, eylemin faydasını belirlemede kriterlerden biri olarak acıyı kullanarak, bir eylem acıya neden oluyorsa sakıncalı olacağını ileri sürmüştür ve asıl sorulması gereken sorunun diğer canlıların akıllı olup olmaması ya da konuşabiliyor olup olmaması değil acı çekebiliyor olup olmadıkları olduğunu belirtir. Hayvanların etik konumu ve daha özel olarak hayvan hakları üzerine çok sayıda önemli, öncü metinler olmasına rağmen, hayvan etiği konusundaki çağdaş tartışmaların çıkış noktası, Peter Singer’in “Hayvan Özgürleşmesi” (1975) adlı eserinde hayvan çıkarlarını faydacı bir düşünce ile savunmasıdır. Singer, türcülüğü, ırkçılık ve cinsiyetçilikle eşleştirerek, ne ırk ne cinsiyet ne de türlerin ayrımcılık için haklı bir neden olamayacağını belirtmektedir. Singer (2011), bir varlık acı çekiyorsa, bu acıyı dikkate almayı reddetmenin ahlaki bir gerekçesi olamayacağını ve varlığın doğası ne olursa olsun, eşitlik ilkesi, başka herhangi bir varlıkla benzer ıstırapla eşit olarak sayılmasını gerektiğini ifade etmektedir. Ancak bir varlık acı çekmeye, zevk veya mutluluğu deneyimlemeye muktedir değilse, dikkate alınacak hiçbir şey olmayacağına vurgu yapmaktadır. Singer (1975), hayvan ve insan hakları belirlenirken eşitliğin temel ilkesini, eşit veya özdeş muameleyi gerektirmediğini ancak eşit düşünmeyi gerektirdiğini ifade eder.Singer’in, pragmatik ya da faydacı yaklaşımından kaçınan Regan, (1984) “Hayvan Hakları Davası” eserinde hayvanlarda acıya neden olan tüm insan kullanımlarının ahlaki açıdan yanlış olduğunu ve insanlara ne kadar fayda sağlasa da kaldırılması gerektiğini belirtir. Aslında, bir hayvanın hayatının acısız bir şekilde sona erdirebileceğini iddia etmek ahlaki bir değer taşımamaktadır, çünkü acısız bir şekilde yapılabilse bile bir hayvanın hayatının sona ermesini isteyeceğini (kendi hayatımızın sona ermesini istemeyeceğimiz gibi) varsaymaya hakkımız yoktur. Regan (2003), hayvan haklarına ilişkin soruların, seçimlerimiz ve günlük yaşam tarzımızın ahlaki envanterini çıkarmaya zorlayan bir sorgulama olduğunu ifade etmektedir.Eğer hayvanların hakları yoksa o zaman insanların onları sömürme yollarının hiçbirinin (gıda kaynağı veya giyim için) prensipte yanlış olmayacağını diğer yandan, eğer hayvanların hakları varsa, o zaman onları sömürmemizin tüm biçimlerinin ilke olarak yanlış olduğunu ve derhal durdurulması gerektiğini belirtir. Singer (1975) ve Regan (2004), modern hayvan hakları hareketinin felsefinin temelini oluşturmakta ve görüşlerini modern seküler nedenlere dayandırarak etiğin nesnel olduğunu, köklerinin akla dayandığını savunmaktadırlar. Her ikisi de analitik etik yöntemleri ile hareket etmektedirler.Hayvan refahı alan yazında çok farklı şekillerde ele alınmış, tanımlanmış ve ölçülmeye çalışılmıştır. Hayvan refahı genellikle bir hayvanın zevkini, mutluluk durumunu, gelişme yeteneğini ve doğal ortamında doğal bir yaşam tarzı yaşama özgürlüğünü içerir. Hayvan refahı savunucuları, bir bütün olarak hayvanlar veya türler için refahın bu yönlerinden herhangi birini veya bir kombinasyonunu sağlamaya çalışırlar. Hewson (2003) ise hayvan refahının doğal yaşam, fizyoloji ve duygularının (zihinsel/davranış) ne ölçüde karşılandığını içermesi gerektiğini savunmuştur . Dawkins’e (2004) göre, refah hayvanların istediklerine sahip olup olmadıklarına ve mutlu olup olmadıklarına göre tanımlanmalıdır (s.941). Duncan (2005), refahı tanımlarken, hayvanların bütünsel olarak zihinsel ve fiziksel sağlığı, çevresi ile uyumu, insan tarafından sağlanan yapay bir or- tama acı çekmeden uyum sağlayabilmesi ve bir şekilde duygularının dikkate alınması gerektiğini belirtmiştir. Fraser (2009), hayvan refahı odağını üç genel hedef üzerinden tanımlamıştır; hayvanların fiziksel sağlığının devamı, hoş olmayan duygusal durumlarını (ağrı, korku gibi) en aza indirmek ve doğal gelişim ve yaşamlarını sürdürmeleri. Turizm özelinde ise Fennell (2013), turizme konu olan hayvanların refah ihtiyaçlarını daha cid- diye almak amacıyla araştırma programları başlatmanın acil bir ihtiyaç olduğunu ifade etmiştir.
Tıp, veterinerlik ve ziraat endüstrileri dışında farklı endüstrilerde de in- sanlara çeşitli faydalar sağlamak üzere hayvanların kullanılması günümüzde yoğun tartışılmalara neden olmaktadır. Hayvanların kullanımında önemli endüstrilerden biri olan turizm endüstrisinde hayvan hakları ve hayvan etiği konularına ilişkin çalışmalar ile uzun yıllardır dünya genelinde tartışılıyor ol- masına rağmen, ülkemizde konuya ilişkin son yıllarda sınırlı sayıda çalışma olduğu alan yazın taramasında görülmüştür. Küçükaltan ve Dilek’in (2017) “Metalaşan Turizm” derleme çalışmaları içinde “Kapitalizm-Turizm ve Metalaştırdıkları”, “Turizmin Ahlaki Sorumluluğu ve Hayvanlar Sorunsalı”, “Vegan ve Vejetaryen Turistler”, “Hayvanlar Üzerinden Yaratılan Turistik Ürün Çeşitleri” “Sorumlu Turizm ve Hayvan Refahı”; “Turizm Cazibe Merkezleri ve Hayvan Kullanımı”; “Turistik Etkinlikler -Festivaller ve Hayvanlar”, “Turistik Deneyime Hayvanların Dâhil Edilmesi” ve “Evcil Hayvan Sahiplerinin Turizme Katılım Sorunları” yer almıştır. Dilek ve Küçükaltan (2018) Türkiye’de yer alan hayvan odaklı turizm işletmelerinin yönetici ve ziyaretçileri ile görüşerek, turizmin arz ve talep boyutunda hayvanlara yönelik nasıl bir ahlaki sorumluluğa sahip olunması gerektiğini araştırmışlardır. Küçükaltan ve Dilek (2019) turizmin metalaşmış hayvanlar için ne anlama geldiğinin felsefi temelini ele almışlardır. Harman ve Dilek (2017) balina gözlemcilerinin deneyimlerini yorumladıkları bir seyahat forumunu incelemiş ve izleyicilerin duyusal izlenim, duygusal yakınlık, yansıtıcı tepki ve davranışsal tepkilerini ortaya koymuşlardır. Adıgüzel (2018), turizm sektöründe çalıştırılan hayvanlar ve uğradıkları hak ihlallerini, Türkiye örnekleri üzerinden ilgili yasalar çerçevesinde incelemiştir.
Bu çalışmaların dışında ülkemizde hayvanların yer aldığı çalışmaların önemli bir bölümü hayvan hakları boyutundan ziyade somut olmayan kültürel mirasın yaşatılmasına vurgu yapmaktadır. Deve güreşleri ve boğa güreşleri gibi hayvanların ana obje olduğu organizasyonların devamlılığını sağlamanın önemine ve gerekliliğine değinen bu çalışmalar, böylece hem kültürel mirasın korunacağına hem de yerel ekonomilerin güçleneceğini ifade etmektedirler . Bir diğer hayvan odaklı turizm türü olan av turizmi uygulamaları, potansiyeli ve kırsal turizm açısından kırsal kalkınma üzerindeki etkilerinin ortaya konulduğu çalışmalar ile hayvan etiğinin (Çalık ve Çiftçi, 2013) ele alındığı çalışmalar turizm literatüründe yer almaktadır.
Dünya üzerinde seyahat eden turistlerin %40-%60 arasındaki bir oranı doğal hayata ilgi duymakta ve bu amaçla seyahatlerini gerçekleştirmektedir. Hayvanların bazı destinasyonların başlıca turistik simgelerini oluşturması ve yaban hayat turizminin artan popülaritesi nedeniyle doğal hayata ilgi duyan turistlerin %20-%40 arasında bir oranı doğrudan vahşi yaşam ile temas kurma amacı ile seyahatlerini gerçekleştirmektedir (Reynolds ve Braithwaite, 2001). Dünya Seyahat ve Turizm Konseyi 2018 yılı “Küresel Yaban Hayatı Turizminin Ekonomik Etkisi” raporuna göre yaban hayatı turizmi küresel GSYİH’ya 120,1 milyar dolar doğrudan katkıda bulunarak tüm doğrudan turizm GSYİH’sinin %4,4’ünü oluşturarak ve Dünya çapında hayvanları doğal ortamlarında görmeyi ve deneyimlemeyi içeren doğrudan 9,1 milyon iş sağlamıştır (World Travel ve Tourism Council [WTTC], 2019)
Birçok destinasyonda yaban hayatı turistik cazibe merkezlerini ziyaret etmek başlıca turist motivasyonudur (Higginbottom, 2004). Hayvanların turizm deneyiminde oynadıkları rol ve turist-hayvan karşılaşmaları çok farklı şekillerde olabilmektedir. World Animal Protection tarafından yapılan araştırma, turistlerin %93’ünün hayvan sevgisinden dolayı cazibe merkezlerini ziyaret ettiklerini ortaya koymaktadır (Kinder, 2019). Dünya genelinde milyonlarca hayvan tutsak edilirken diğerleri kültürel olarak onaylanmış taciz ritüellerinde öldürülmektedirler (Winter, 2020, s.1). Araştırmacılar, 230.000 ila 550.000 arasında hayvanın, refahları üzerinde zararlı bir etkiye sahip cazibe merkezlerinde tutulduğunu tahmin etmektedirler. Bunun yanında, refah ve koruma üzerinde yararlı etkileri olması muhtemel olan yalnızca 1.500 ila 13.000 hayvan, turistik yerlerde tutulmaktadır. Fil gezintileri, ayı barınakları, deniz kaplumbağası çiftlikleri, timsah çiftlikleri, ayı safra çiftlikleri ve köpekbalığı kafesi dalışları en fazla sayıda hayvanın tutsak olduğu (500.000’den fazla) merkezlerdir (Tourism Concern, 2017) Turizmde teşhir ve eğlence için esir olarak, hamal ve taşıyıcı olarak, av olarak, ayrıca rekabet ve spor amacıyla kullanılan hayvanların sayısının belirlenmesi ise oldukça zordur (Fennell, 2013, s.330).
Duffus ve Dearden (1990) | • Tüketen Kullanım • Az Tüketen Kullanım • Tüketmeyen Kullanım | Tüketen ilişkide hayvanların direk ya da ölümüne yol açan etkileşimler yer almakta. Düşük tüketimde; hayvanat bahçeleri, akvaryumlar gibi tesisler tüketim amaçlı olmayan kuş gözlemciliği, balina izleme gibi |
Orams (1996) | * Tutsak • Yarı Tutsak • Vahşi | Hayvan temelli ziyaretçi cazibe merkezleri Turist-Yaban Hayatı Etkileşim Fırsatları Spektrumu (SoTWIO); Tutsak etkileşim, yaban hayatını esir tutan ve gözlemi kolaylaştıran hayvanat bahçeleri ve akvaryumlar, sirkler gibi tesislerde gerçekleşir. Yarı tutsak etkileşim, doğal çevreyi simüle eden veya bir kısmını kullanan safari parkları, deniz yaban hayatının görülebildiği ve bazı durumlarda turistlerin onlarla yüzmelerine izin verilen geniş su alanları gibi nispeten doğal bir çevre ve az sayıda insan yapımı yapı veya etki ile karakterize edilir. Vahşi etkileşim ortamı; hiçbir şekilde kısıtlanmayan hayvanlar ile karakterize edilir. Milli parklar veya deniz alanları gibi |
Shackley (1996) | * Hareket Kısıtlaması (Tam Kapalılık → Tam Özgürlük) X • Cazibe Motivasyonu (Koruma/Eğitim → Eğlence) | Hayvan temelli cazibe merkezlerini, hayvanların hareket kısıtlamasına ve bu cazibe merkezlerinin işleyişinin arkasındaki motivasyona göre sınıflandırmıştır. Esaret ortamlarında hayvanların; hareket kısıtlamasını “tam kapalılık” “tam özgürlük” skalasına ve ortamın cazibe motivasyonunu; “koruma/eğitim” “eğlence” skalasına göre ayırmıştır. Örneğin, akvaryumlara baskın bir koruma/eğitim ile yüksek hareket kısıtlaması bölgesinde yer vermiştir. Sirkler ise baskın bir eğlence yönelimi ile yüksek hareket kısıtlaması alanında yer alır. |
Bullbeck (1999) | • Otantik • Yarı Otantik • Aşamalı | Birincisi otantik alanlar "vahşi" hayvanların düzenli olarak ziyaret ettiği turistik yerlerdir. İkincisi yarı otantik karşılaşma alanları, safari türü bir gezinti deneyimi sunan ve çeşitli barınaklar içerebilen. Üçüncüsü "aşamalı" karşılaşma alanları, hayvanların küçük muhafazalardan ve parmaklıklardan görüntülenen deneyimleri içerir. |
Reynolds ve Braithwaite (2001) | • Genel Erişim • Yaratılmış Deneyimler • Sınırlı Erişim • Kısıtlı Erişim | Yaban hayatı turizminde ziyaretçilerin hayvanlara erişiminin çevresel ve turist memnuniyeti açısından cazibe bağlamlarını farklı düzeylerde yansıtan üç sınıflandırma yapmıştır. Genel erişim; hayvanlar kendi yaşam alanlarında ve doğal davranışlar sergilemelerine rağmen, yüksek yoğunlukta cazibe kullanım alanlarında bir miktar alışkanlık gösterebilmektedirler. Milli parklar, vahşi alanlar gibi. Yaratılmış deneyimler: hayvanat bahçeleri, sirkler, vahşi yaşam parkları, evcil hayvanlar. Etkileşim yapmacıktır, yaratılmıştır. Hayvanlar doğal ortamlarında değildir ve çok az hayvan ancak çok sayıda insan vardır. Sınırlı erişim, nadir hayvanlar: Doğal ortamdaki hayvanlar ile ziyaretçi, az bulunan hayvanlar ile yakın bir etkileşim arzular. Kısıtlı erişim, nadir/nesli tükenmekte olan hayvanlar: doğal ortamdaki bu hayvanlar ile yüksek fiziksel ve/veya parasal maliyete neden olacak ilişkilerdir. |
Beardsworth ve Bryman (2001) | • Karşılaşma • Temsil • Sunum • Yapay Deneyimleme | İnsan-hayvan etkileşimlerini vahşi hayvan boyutunda karşılaşma, temsil, sunum, yapay deneyimleme olarak dört şekilde ayırmaktadır. Karşılaşma; bir anlamda, en dolaysız olanıdır. Bireyin, bir veya daha fazla duyu aracılığıyla algılanabilmesi için aslında kendi ortamında sınırlandırılmamış hayvanın fiziksel mevcudiyetinde olmasını gerektirir. Temsil; vahşi hayvanların figüratif temsili, vahşi yaratıkların edebi, sanatsal ve sembolik açıdan ve davranışlarının grafik ve dramatik görsel ve işitsel temsillerini içermektedir. Sunum; hayvanın algısı bakımından karşılaşmadan farklıdır. Yapay deneyimleme; yapayın yaratılmasını gerektirir, ancak izleyenleri gerçek olduklarına inanması için aldatmayı amaçlayan sahtelerin yaratılmasını gerektirmez. Amaç, izleyicinin "şakaya dahil" olması ve yapının becerisi, kapsamı veya ölçeği tarafından yönlendirilmesi, eğlendirilmesi ve etkilenmesidir. |
Hall, Roberts, Wemelsfelder ve Farish (2003) | • Doğal/ Yarı Doğal Ortam Keşif ve Görüntüleme Vahşi Hayvanlar • Yapay Ortamda Sergilenen 'Nesneler' Olarak Vahşi Hayvanlar • Etkileşim ve Keşif Amaçlı Evcilleştirilmiş/ Uysal Hayvanlar (Tutsak-Yarı Tutsak) • Spor Temelli Rekreasyon İçin Vahşi Hayvanlar | Hayvan temelli cazibe merkezleri deneyimsel olarak sınıflandırılmıştır. Birincisi a) Bu tür hayvanlarla doğal veya yarı doğal ortamlarda ziyaretçilerden uzakta ve çok az dokunsal temas. Hayvanların potansiyel 'tehlikesi', 'vahşiliği' ve 'tehdidi' temel bir çekim olabilir. Uzaktan izleme, fotoğrafçılık, heyecan, tehlike, az sayıda insan. b) Yarı doğal ortamlar -yaban hayatı parkları, yaban hayatı rehabilitasyon merkezleri, kuş barınakları, büyük şehir parkları. Daha küçük ölçektedirler. ‘Vahşilik' az ancak ziyaretçilerin deneyimi benzerdir. İzleme, fotoğrafçılık, daha yakından görme, güvenlik. İkincisinde, genellikle cinse, ekolojik nişe veya coğrafi kökene göre 'düzenlenmiş' sergi nesneleri olarak hayvanların açık sunumu: hayvanat bahçeleri, akvaryum, yunus, kelebek merkezleri ve 'vahşi yaşam' merkezleri. Küçük bir macera veya keşif söz konusu. Risksiz yakından görmeyi sağlayan fiziksel engeller mevcut. Hayvanlar, eğlence ve eğitim amaçlı sunulur. Küçük bir alanda birçok tür yakından görülür; çok sayıda insan; eğlence, eğitim, bazıları yerli ancak genellikle egzotik, uzman türler veya yaygın çeşitli türler. Üçüncü grup, bu tür hayvanların 'güvenli', 'sevimli' varsayılarak çocukları hedef alır. Boş zaman aktivitesi, binicilik, çocuk çiftliği, hayvan barınakları, ulaşım sağlayan hayvanlar gibi çiftlik 'sunumları' buraya dahil edilmiştir. Son grup: ateş etmek, avlanmak, yarışmak veya balık tutmak için hedef olarak kullanılan hayvanlardır. Yerli, egzotik, vahşi veya yarı tutsak olabilir. Heyecan, potansiyel tehlike ve sosyallik, rahatlama ve yalnızlık. |
Higginbottom (2004) | Yaban Hayatı Gözlemciliği • Esir-Vahşi Yaşam Turizmi • Avcılık Turizmi • Balıkçılık Turizmi | Yaban hayatı gözlemciliği turizmi; serbest dolaşan hayvanların görülmesi veya başka bir şekilde etkileşimde bulunulması. Esir-vahşi yaşam turizmi; hayvanları insan yapımı hapishanelerde görmeyi içerir. Hayvanat bahçeleri, vahşi yaşam parkları, hayvan barınakları, akvaryumlar; sirkler ve gösteriler gibi. Avcılık turizmi ve balıkçılık turizmi olarak ayırmıştır. |
Cohen (2009) | • Tamamen Doğal Ortamlar • Yarı Doğal Ortamlar • Yarı-Yapay Ortamlar • Tamamen Tasarlanmış Ortamlar | Hayvan-insan etkileşimi hayvanların kısıtlanması bağlamında ele alınmıştır. Tamamen doğal ortamlar; çerçevelenmemiş, vahşi hayvanların hiçbir şekilde kısıtlanmadığı vahşi doğa, ormanlar çöller. Yarı doğal ortamlar; sınırlandırılmış, ancak yönetilen alanlar. Hayvanların, ortamın sınırları içindeki doğal yaşam alanlarında sınırsız yaşamaya devam ettikleri varsayılıyor, milli parklar ve vahşi yaşam koruma alanları. Yarı-yapay ortamlar; tutsak hayvanların, doğal yaşam alanları simüle edilerek oluşturulan ortamlar. Hayvanat bahçeleri, akvaryumlar, hayvan temalı parklar. Tamamen tasarlanmış ortamlar; vahşi görünmelerine rağmen tutsak hayvanların farklı derecelerde evcilleştirildiği, eğitildiği veya insanlaştırıldığı hayvan performansları, şovları. |
Fennell (2012) | Esirler • Turizm İşçisi • Oyuncu Hayvanlar • Spor Amaçlı Avcılık • Yaban Hayatı İzleme | Turizm faaliyetlerinde esir olan hayvanlar; temel motivasyonu izlemekten türetilen zevk ve eğlence değeri olan kitle için farklı biçimlerde sunulurlar. Turizm endüstrisi işçisi hayvanlar, yerinde veya doğal ortamında seyahat deneyimlerini gerçekleştiren veya kolaylaştıran türler. Kavgaya ve rekabete zorlanan hayvanlar, hayvan dövüşleri, kan, cesaret gösterisi ve bahis sporlarında 'oyuncu' olan hayvanlar. Spor için avlanan hayvanlar. Yaban hayatın izlenmesi için yürütülen turizm faaliyetlerinde olanlar. |
Moscardo (2013) | • Geleneksel Tutsak • Geleneksel Olmayan Tutsak • Tedarik Edilmiş (İnsan) • Tedarik Edilmiş (Doğal) • Esaret Altında Olmayan Ortam-Bol Yaban Hayatı • Esaret Altında Olmayan Ortam-Nadir/Görülmesi Zor Yaban Hayatı | Yaban hayatına dayalı turizm faaliyetleri ve insan-hayvan karşılaşmaları, faaliyetin tek bir türe veya birden çok türe odaklanmasına, deneyimin yoğunluğuna ve yaban hayatının türüne bağlı değişiklik gösterebilmektedir. Geleneksel tutsaktan, esaret altında olmayan ortama (nadir/görülmesi zor yaban hayatı) giden şekilde sınıflandırmıştır. Sınıflandırmanın bir ucunda hayvanat bahçeleri ve daha küçük muhafazalara sahip akvaryumlar gibi geleneksel esir ortamları, diğer ucunda ise nadir olmaları veya görülmesi zor olabilecek serbestçe dolaşan vahşi yaşamın olduğu doğal ortamlar temsil edilir. |
Turizm endüstrisinde hayvanların kullanıma yönelik ilişkisini ortaya koymayı hedeflediğimiz modelin ilk basamağında “Doğrudan Temas” ve “Dolaylı Temas” ilişkisi bağlamında ayrım yapılmıştır. Turistlerin tüketimi çerçevesinde hayvanların turistik ürün olarak kullanımları turist-hayvan teması bağlamında ele alınmaya çalışılmıştır. Yaklaşımda hayvanlarla dolaylı veya
dolaysız temas bağlamında temel alınan nokta, turistlerin bilinçli ya da bilinçsiz olarak hayvanları turistik ürün olarak kullanmalarının hayvan yaşamı ve refahı üzerinde yıkıcı etki yaratıp yaratmadığıdır.
I. Doğrudan Temas:
Doğrudan temas grubunda, turistlerin hayvanlar ile fiziksel olarak temaslarının olduğu veya olma ihtimalinin olduğu düşünülmektedir. Bu temaslar, hayvanların doğal ortamında gerçekleşebileceği gibi doğal ortamından kopartılmış veya zaten doğal ortamında doğmamış bir hayvanın insan eliyle yaratılmış doğala benzeşik bir ortamda gerçekleşebilmektedir. Bu süreçlerin bir turizm hareketliliği içinde birbirinden kesin sı nırla ayılmadığı, eş zamanlı ya da karmaşık bir şekilde gerçekleştiği veya sadece bir tanesini içerebildiği görülebilmektedir. Bu bağlamda bir hayvana dokunmak, sevmek, beslemek ya da taşıma amaçlı kullanmak bir temas türü olabileceği gibi, av turizmine konu olan faaliyetlerin de bu kapsamda ele alınması gerekmektedir. Örneğin av izni verilmiş yaban hayvanlarını avlamak veya sportif amaçlı balık tutmak gibi amaçlar ile seyahat eden bir turist kitlesinden söz etmek mümkünken, aynı zamanda sadece vahşi yaşamı gözlemleyebilme motivasyonuyla seyahat gerçekleştiren bir kitleden de söz etmek mümkündür.
Temas Temelli Hayvan Kullanımı İlişkisi
“Doğrudan Temas” “Doğal Yaşam Alanından Edilmiş Hayvanlar ile Doğ- rudan Yıkıcı Temas” ve “Doğal Yaşam Alanında Hayvanlar ile Doğrudan Te- mas” olarak iki gruba ayrılmakta ve Doğal Yaşam Alanında Hayvanlar ile Doğrudan Temas ise “Yıkıcı Olmayan ve Yıkıcı Olan Temas” olarak ele alınmaktadır.
I.A. Doğal Yaşam Alanından Edilmiş Hayvanlar ile Doğrudan Yıkıcı Temas: grubunda yer alan turist kitlesi ve sunulan turizm faaliyetleri incelendiğinde, hayvanlarla doğrudan temas eden ve bu teması sürdürmeyi bilinçli tercihleri ile destekleyen ancak asıl amaçları hayvanları doğal yaşamlarında gözlemlemek olmayan bir kitleden söz etmek gerekmektedir. Bu kitlenin talep ettikleri ana turistik ürünün bir kısmi ya da ağırlıklı bir parçasında, doğal ortamından edilmiş ve metalaştırılmış hayvanların kullanılması söz konusudur. Bu grupta yer alan faydalanmalar, hayvanları doğal yaşam alanlarında uzaklaştırılan, doğal yaşama hakları elinden alınan hayvanları ve hayvan etiğine aykırı tüm faydalanmaları kapsamaktadır ve çok yıkıcıdır. Bu grupta yer alan turistik tüketimin önemli bir kısmında ana unsur, bir insan ile bir hayvanın rekreatif amaçlar ile bir araya gelerek iki tür arasında fiziksel bir temasın gerçekleşmesidir. Fiziksel temasta yer alan turist için kullanım tamamen masum ve deneyim amaçlı olsa da ürünün bir parçasını oluşturan hayvanın hazır oluşunu sağlayan süreç masum değildir. Özellikle vahşi hayvanların ürün olarak sunulduğu deneyimler son derece acılı süreçleri ve sonları içermektedir. Örneğin: Hindistan’da ve Tayland’da yavru iken annelerinden ayrılarak “Phajaan” adı verilen çok acılı bir eğitim sürecine tabi tutularak eğitilen filler vücut yapıları insan taşımaya uygun olmamasına rağmen turistleri gezdirmek amacıyla kullanılmaktadırlar. Gezinti veya gösteri yapmadıklarında ise zincirlenmiş halde tutulmaktadırlar (World Animal Protection, 2017) Dünya genelinde yük ve binek hayvanı olarak bilenen develerin Türkiye’de düzenlenen turlarda turistleri gezdirmek amacıyla kullanımı yaygın olarak görülmektedir. Kapadokya, Muğla-Fethiye’de Kayaköy öreni ve Likya yolunun develer ile gezmek için turistler yoğun talep göstermektedirler. Hatıra fotoğraflarında sahne olarak kullanılan kaplanlar bu grupta yer alan bir diğer hayvan kullanımı olarak karşımıza çıkmaktadır. Tayland, Avustralya, ABD, Meksika ve Arjantin gibi ülkelerdeki cazibe merkezlerinde fotografik sahne olarak kullanılan tutsak kaplanlar yaşamları boyunca ağır zulümler ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Kaplan yavruları genellikle birkaç haftalık olduklarında annelerinden alınmakta ve esaret altında yetiştirilmektedirler. Bu süreçte kaplanların turistler için güvenli hale getirilmesi amacıyla köpek dişleri ve pençeleri sökülmekte, kontrol edilebilmeleri için zalimce ve sert eğitim yöntemleri uygulanmaktadır. Fotoğraf çekimleri için çok büyük olan yavrular ise öldürülebilmektedirler. Benzer bir vahşi hayvan kullanımını ise özellikle Güney Afrika, Zimbabve ve Zambiya ve Mauritius’ta yaygın olarak görülmektedir. Aslanlarla yürüme ve aslanlarla fotoğraf çekme olanağı için yavrular, birkaç haftalık iken annelerinden alınarak ve turistler ile fotoğraf çekmeye hazır olana kadar yetiştirici tarafından sık sık ele alınarak, dokunulurlar. Sık sık dokunulan bu yavrular kronik stres ve uykusuzluk nedeniyle tüy- lerini kaybedebilir, ishal ya da diğer hastalıklara yakalanabilirler. Aslanların turistler ile fotoğraflarının çekilebilmesi veya aslan yürüyüşleri için yeterince uyumlu hale gelebilmeleri için uyuşturulduğu ve istismar edildiği de bilinmektedir (WSPA, 2014, s.6).
Bu başlık altında yer alan “hatıra amaçlı konserve avcılığı” hayvanların yaşam hakkını elinden alan en acımasız ve sorunlu kitleyi oluşturan turistlerdir. Birçok uluslararası avcı, öldürdükleri hayvanları hatıra olarak getirip evlerinin duvarlarında veya raflarında sergiledikleri “hatıra avına” katılmak için Güney Afrika’ya seyahat etmektedir. Neredeyse tüm yabani türler, hatta Afrika aslanları ve filleri gibi nesli tehdit altındaki türler bile hatıra avcılığı için kullanılmaktadır. Konserve avcılığı, “konserve avlanma kampları” adı verilen çitlerle çevrili muhafazalı alanlarda esaret altına alınarak beslenen aslanların hatıra avcıları tarafından öldürülmek için bekletilmesidir. İnsanlar tarafından yetiştirilen ve besleme yapılan esir hayvanlar avcılardan kaçmadığı için savunmasızca öldürülmektedir (FOUR PAWS, 2020)
1.B. Doğal Yaşam Alanında Hayvanlar ile Doğrudan Temas; Turistik ürünün bir parçası olarak doğal ortamında bulunan hayvanların aslında yine metalaştırılarak kullanılması söz konusudur.
I.B.1. Doğal Ortamında Hayvanlar ile Yıkıcı Olmayan Doğrudan Temas Turistler hayvanların yaşamlarını sürdürdüğü doğal ortamda doğa temelli turizm faaliyetleri, ekoturizm, vahşi yaşam ya da yaban hayatı turizminde yer almak suretiyle hayvanlarla doğrudan temas edebilmektedirler. Turizmde, ekoturizm gibi seyahat türlerinin (belirli turizm türlerine özgü olmaması gerektiği halde) hayvanlara karşı diğerlerine göre daha derin hassasiyetleri olacağı beklentisi vardır (Fennell, 2006, s. 184). Modern kentlilerin, doğal ortamında yaban hayatı ile ilişki kurma arzusuyla motive eden vahşi yaşam turizmi, giderek “büyüyen bir küresel endüstri” haline gelmiştir. Bu grupta yer almayı bilinçli olarak tercih eden turistler, hayvanlarla doğrudan temas eden kitleler arasında hayvan hakları ve etiği noktasında nispeten en az yıkıcı olanlardır.Ancak her şeye rağmen eko-turizm ve yaban hayatı turizminin; doğal hayatı, çevreyi koruduğu, hatta geliştirdiği veya çok az zarar verdiği gibi iddiaların geçerliliği, birçok belirleyici koşulun varlığına veya yokluğuna bağlıdır (Erdoğan, 2016, s.82). Yoğun eko-turist baskısı ile yaban hayati üzerinde çevresel stres faktörlerinin artması nedeniyle yaban hayvan göçü ve davranış bozuklukları ortaya çıkmakta doğaya bırakılan çöpler ve yapılan beslemeler nedeniyle hayvanlar yaşamlarını sürdürmek için gerekli olan öz beslenme yeteneklerini kaybetmektedirler (Kandır, 2017, s.7). Yaban hayatı turizmi dünya çapında milyonlarca ziyaretçiyi çektiğinden, özellikle koruma altındaki türler için bir tehdit oluşturmaktadır. Yaban hayatına dayalı turizm faaliyetlerinde yer alan turistlerin “yıkıcı” niyetleri olmasa dahi genellikle bu hayvanlar için olumsuz sonuçlara yol açabileceğini gösteren çok sayıda kanıt vardır. Bu olumsuz etkiler, yaban hayatı davranışının veya fizyolojik durumun bozulması ya da habitat değişikliğinden kaynaklanabilir.
I.B.2. Doğal Yaşam Alanında Hayvanlar ile Yıkıcı Doğrudan Temas Hayvan hakları ve hayvan etiği konusunda en sorunlu alanlardan birini teşkil ettiği düşünülmektedir. Bu grupta turistlerin hareketliliğini sağlayan av turizmi, “zevk için öldürme” yoluyla bir hayvanın doğuştan gelen ve ‘yaşamın öznesi olmasından’ kaynaklı olan yaşama hakkının yok edilmesine olanak sağlamaktadır. Var oluştan gelen “yaşam hakkının yok edilmesi” pek çok hayvan hakları savunucusuna göre temel etik sorunlardan biridir. Bir av sırasında hayvanların öldürülmesi için ister faydacı, ister yaşam ve ölümün şiddetli gerçeğine merhameti aşan, ister derin bir ruhsal deneyim olsun çeşitli nedenler verilmiştir. Kimi çevre etiği savunucuları, avlanmanın bazı türlerin sayısını kontrol edebilmek için etkili bir araç olarak eko-sistemin dengesini korumaktaki faydalarına işaret etmektedirler. Ancak bu, her türlü cinayet için geçerli olan dışsal, faydacı bir gerekçedir. Çevreci yaklaşımda, rekreasyonel avlanmayı zevkli, isteğe bağlı bir aktivite olarak haklı çıkaracak hiçbir şey yoktur.
II. Dolaylı Temas;
Dolaylı temas kapsamında baktığımızda turistlerin hayvan ile temasının, gözlemleyici/izleyici rolü üzerinden gerçekleştiği görülmektedir. Tüketim, hayvanlar ile görsel veya işitsel temasın gerçekleştirildiği etkinlik türlerini içerebilmektedir. Örneğin dalış turizmi gerçekleştiren turistlerin ana motivasyonları balıkları beslemek, avlamak veya balıklara dokunmak değil su altı dünyasını izlemektir ve su altı dünyası içinde yer alan hayvanlar ile dolaylı bir temas söz konusudur. Hayvanlar ile direk temasın olmadığı, ancak turistlerin gerçekleştiği turizm türü/faaliyeti ile ilgili ortamlarda hayvanların da yer alması dolaylı temas olarak ifade edilebilir. Şemada yer alan “Dolaylı Temas” “Doğal Yaşam Alanında Hayvanlar İle Yıkıcı Olmayan Dolaylı Temas” ve “Doğal Yaşam Alanından Edilmiş Hayvanlar İle Dolaylı Temas” olarak iki gruba ayrılmaktadır. “Doğal Yaşam Alanından Edilmiş Hayvanlar İle Dolaylı Temas” ise “Yıkıcı Olmayan ve Yıkıcı Temas” olarak ele alınmaktadır.
II.A. Doğal Yaşam Alanında Hayvanlar ile Yıkıcı Olmayan Dolaylı Temas Hayvanlara herhangi bir zarar verme niyeti olmaksızın hayvanlar ile doğal ortamlarında dolaylı yollardan temas etme niyetinde olan turist kit- lesini ve turizm faaliyetlerini kapsamaktadır. Turizm faaliyetleri açısından hayvanlara en pozitif yaklaşımı içeren hareketliliğin bu grupta yer aldığı söylenebilir. Hayvanların doğal ortamlarından koparılmamaları, insanlar tarafından direk olarak yaşam haklarını tehdit eden turizm türlerini ve turizm faaliyetlerini içermemesi önemli bir noktalardır. Bu grup altında ele alınabilecek turizm hareketliliklerini, eko-turizm, balina ve yunus gözlemciliği, dalış turizmi, kuş gözlemciliği, safari ve milli park ziyaretleri ile örneklendirmek mümkündür.
Balina ve yunus ve kuş gözlemciliği dünya genelinde artık eko-turizm endüstrisinin en hızlı büyüyen sektörü haline gelmiştir. Türkiye, zengin biyo- çeşitlilik değeriyle düzenli görülen 400 kuş türüne sahiptir (World Wide Fund for Nature [WWF], 2019, s.11) ve kuş gözlemcilerini, avituristleri çekmektedir. Gözlemcilik, önemli eğitim ve koruma yararları olan zararsız bir etkinlik olarak görülmekle beraber gözlemciliğin kasıtsız olarak neden olduğu hasarlara ilişkin artan endişeler de bulunmaktadır. Kuş gözlemciliğinin olumsuz etkileri arasında, nesli tehlike altındaki türlerin rahatsız edilmesi, üreme, kuluçka dönemlerinde kuşların rahatsız edilmesi, ziyaretçilerin yarat- tığı çevre kirliliği nedeniyle doğal döngünün bozulması gibi problemler sıralanabilir (Çakıcı ve Harman, 2006, s.63). Yine Akdeniz kıyılarında da iri başlı deniz kaplumbağası ve yeşil deniz kaplumbağası türlerinin bıraktığı yumurtalardan yavru çıkışı gözlemciliği için özellikle Dalyan’daki İztuzu ve Belek sahilleri turistlerin yoğun ilgisini çekmektedir.Hayvanların beslenme ve üreme alanları olan bu bölgelerde çevreye duyarlı ziyaretlerin yapılması ve ziyaretçilerin bilgilendirilmesi önemlidir (Güzel, 2012, s.41). Sivil toplum örgütlerinin de sosyal farkındalık arttırabilmek için bu alanda önemli bir rol üstlenerek çalışmalar yaptığı da bilinmektedir.
II.B. Doğal Yaşam Alanından Edilmiş Hayvanlar ile Dolaylı Temas. Hayvanların turizm endüstrisi içinde farklı şekilde ürüne dönüştürüldüğü görülmektedir. Bunun temel nedenlerinden biri, günümüzde endüstrileşmiş ve doğadan uzaklaşmış modern kentlerde yaşamak zorunda kalan insanların, doğal hayata ve onun önemli bir parçası olan hayvanlara duyduğu merakın ve özlemin artmasıdır. İnsanlar kendi ihtiyaçlarının yanı sıra özellikle çocuklarının doğal yaşamın parçası olan vahşi hayvanları, böcekleri, sürüngenleri sadece kitap ve görsel medyadan değil birebir görerek, hissederek tanımalarını istemektedirler. Bu anlaşılabilir bir güdüdür. Bu başlık altında yer alan hayvan kullanımı insanların yaşadıkları ya da erişebil cekleri mekanlarda, duydukları bu merak ve özlemin giderilmesine yönelik düzenlemelerdir. Hayvanların bu kapsamda sergilenmek, eğlence faaliyetlerinde kullanılmak, amacıyla doğal ortamından koparılarak fiziksel olarak kısıtlanarak veya tümüyle hapsedilerek turizm faaliyetlerinde kullanıldığı ve turistlerin aslında birer izleyici rolü içinde yer alarak hayvanların tüketimini destekledikleri görülmektedir. Aslında en sevdiğimiz hayvanları esir tutan endüstrileri desteklemek için büyük bir turizm ekonomisi yaratılmaktadır.
I.B.1. Doğal Yaşam Alanından Edilmiş Hayvanlar ile Yıkıcı Olmayan Dolaylı Temas. Bu grupta yer alan kullanımlar daha masum görünen hayvanat bahçeleri, kelebek bahçeleri, sığınaklar (ayı, fil, aslan, orangutan, yunus koruma alanları) akvaryumlardır. Bu grupta hayvanların neslini koruma amacı ile planlanmadığı sürece hayvanların yaşam haklarını ellerinden almasa da eğlence faaliyetleri içinde kullanılmak üzere acılı eğitim süreçleri içermese de yine de hayvanları doğal yaşamlarından kopartmakta ve esaret altında yaşatmaktadır. Bu merkezlerde, tesislerde esaret altında tutulan birçok hayvan, doğal ortamlarından ve sosyal yapılarından mahrum kalmanın bir sonucu olarak anormal davranışlar sergilemektedirler (Wildlife Rescue, t.y.)Gerçekte, hayvanat bahçeleri ve akvaryumlar eğitici ve korumaya yönelik görünmelerine rağmen hayvanların ihtiyaçlarından çok ziyaretçilerin ihtiyaçları ve istekleri göz önünde bulundurularak tasarlanmıştırlar (Wildlife Rescue, t.y.). Hayvanat bahçeleri kendilerini turistik yerler olarak tanıtırlar ve bölgesel turist broşürlerinde hayvanat bahçeleri turistik bir cazibe merkezi olarak vurgulanırlar.
Yaban hayatı turistik çekim alanlarından biri olan sığınaklar ise hayvanların refahlarını iyileştirmek amacıyla diğer tutsak kurumlardan hayvanları temin etmektedirler. Sığınaklarda gerçekleşen temasın yıkıcı olarak değerlendirilmemesi bu alanların ziyaretinde belirlenen ilkeler nedeniyledir. Tutsak hayvanlar olmalarına rağmen örneğin fil barınaklarında turistlerin fillere binmesine veya gösterilere katılmasına, aslan barınaklarında yavruların tu- tulmasına, orangutan ve ayı barınaklarında bu hayvanları içeren şovlara izin verilmemektedir.
Son dönemde hayvanat bahçeleri yerine bio-parkların ön plana çıkması hayvan refahını ön planda tutan bir algıya sahip olmalarından kaynaklanmaktadır. Değişen algı ile birlikte hayvanların klasik kafeslerde sergilenmesi yerini hayvan refahın ve standartlarını iyileştirmeyi amaçlayan doğal sergilemeye bırakmaktadır. Bu değişimin nedeni, eski sistemlerde sergilenen tutsak hayvanlarda birçok davranışsal ve fizyolojik sorunların açık şekilde belgelenmiş olmasıdır. Bio-parklarda, sirkler ve yunus havuzlarında olduğu gibi herhangi bir gösteri ya da eğlence amacıyla hayvan kullanımı söz konusu değildir. Aynı şekilde hayvanlara verilen uzun süreli eziyet ve işkence içeren eğitimler, küçük kafeslerde devam eden hapsedilme durumları çok büyük oranda ortadan kaldırılmıştır. Bio-parklar günümüzde hayvan nesillerin sürdürülmesine destek olarak şekilde tasarlanmaktadır.
I.B.2. Doğal Yaşam Alanından Edilmiş Hayvanlar ile Yıkıcı Dolaylı Temas. Bu grupta yer alan faaliyetlerde, hayvanların yaşam haklarının ellerinden alındığı eğlence ürünleri haline getirildiği görülmektedir. Eğlence endüstrisi çok çeşitli hayvan kullanımlarını kapsadığından, yine çok çeşitli hayvan kullanımı ve istismarı örnekleri üretmiştir. Eğlence bir lüks olduğu için, insan olmayan hayvanların bu şekilde kullanılması birçok eleştirmen tarafından çağdaş hayvan kullanımlarının en az haklı gerekçeye sahip olanları olarak nitelendirilir.Temalı deniz parkları, yüzlerce tür deniz can- lısının doğal ortamında koparılarak kapatıldığı akvaryumlar, at yarışları, köpek yarışları, köpek ve horoz dövüşleri, deve ve boğa güreşleri, köpek-kedi güzellik yarışmaları, yaban hayvan çiftlikleri gibi doğal ortamından koparılmış ve metalaştırılmış hayvanlara dayalı turistik ürünler bu kapsamda değerlendirilebilir. Hayvan severler(!)” hayvanları daha yakından görebilsinler, eğlensinler, adrenalin ihtiyaçlarını karşılasınlar diye hayvanlar acılı eğitim süreçlerinin yanı sıra dürtüklenir, bağlanır, aç bırakılır ve uyuşturulurlar (Meek, 2019).
Dünyanın birçok farklı ülkesinde yer alan yunus ve orkalar tutsak tutuldukları deniz parkları ve akvaryumlarda normal sosyal ve çevresel etkileşimlerden yoksun kalmaktadır. Hayvanlar doğal içgüdülerine ters düşen aşağılayıcı numaralar yapmaya zorlanmakta ve psikolojik rahatsızlık belirtileri göstermektedirler. Ülkemizde yunus parklarının kuruluşuna ilişkin ulusal mevzuatta hiçbir hüküm bulunmamakta ve bu tesisler belediyelerin yetkisi olmamasına rağmen belediyelerden aldıkları ruhsatla çalışmaktadırlar. Parklarda tutsak edilen hayvanlar ithal edildiği gibi Türkiye sularından yakalanması yasak olmasına rağmen kaçak bir şekilde avcılığın yapıldığı bilinmektedir. Yaban yaşam çiftlikleri bu grupta yer alan sorunlu çekim merkezlerindendir. Cayman Adalarında koruma ve araştırma amaçlı olarak işletildiği iddiasında olan Cayman Kaplumbağa Çiftliği ülkenin en çok ziyaret edilen turistik cazibe merkezidir. Her yıl kaplumbağalarla fotoğraflarını çektirmek için gelen yüzbinlerce ziyaretçinin farkında olmadığı şey, aynı zamanda, nadir kaplumbağaların, Caymans’da geleneksel bir yemek olan etleri için öldürülmek üzere esaret altında tanklar içinde yoğun kaplumbağa yetiştirildiği bir çiftliktir.
Ülke ülke gezen ve medyada oldukça geniş yer tutan pek çok ünlü sirkte, hayvanlar fiziksel ceza tehdidi altında zorla oyunlar yapmaya zorlanmakta, gösteriler dışında ise küçük, kirli kapalı muhafazalarda zincirlenmiş olarak yaşamaktadırlar. Bu merkezlerde birçok hayvan ölene kadar performansa zorlanmaktadır. Safkan at yarışlarında seyirciler eğlenirken atlar canları için koşmaktadırlar. Atlar, sıklıkla kırbaç hatta yasadışı elektrik şoklama cihazlarının tehdidi altında, sık sık yaralanmalara ve hatta akciğerlerden kanamaya maruz kalacak kadar yüksek hızlarda koşmaya zorlanmaktadırlar. Bu grupta yer alan önemli yıkıcı temaslardan bir diğeri İspanya’nın Pamplona şehrinde San Fermin Festivalinde düzenlenen boğa koşularıdır. Koşu sonrası ise arenada matadorlar ile boğa güreşi için karşılaştırılan boğaların çoğu öldürülmektedir. Bu etkinliklerin devamlılığını sağlayan ise büyük ölçüde turizmden elde edilen gelirlerdir. Her yıl binlerce turist, Ernest Hemingway’in Fiesta romanında anlatılan geleneksel boğa koşusuna katılma heyecanını deneyimlemek için insan oraya gitmektedir.
Bu grupta yer alan deve güreşleri için Selçuk, Bodrum ve Kuşadası gibi turistik yörelerimizde son yıllarda yerli ve yabancı turistleri cezbetmek için büyük deve güreşi organizasyonları için çalışmalar yürütülmektedirler. Atasoy ve Özbaşer (2014) deve güreşlerinin gereken önlemler alındığında hayvan refahı üzerine olumsuz etkiler yaratmayacağını, doğru bilgilendirmeyle Türkiye’nin tanıtılmasına olumlu katkı sağlayacağını belirtmektedirler (s.90). Ancak dövüştürülen develerin sırtlarına ve başlarına süslemelerden oluşan ağır bir semer ve çeşitli örtüler konulduğu ve ağızlarının birbirlerine ısırmamaları amacıyla bağlandığı görülmektedir. Güreşler develerin kızgınlık gösterdiği aylar arasında yapılmakta ve develerin birbirlerine öfkelenmelerini sağlamak ve kıskançlık yaratmak için dişi bir deve arenada dolaştırılmaktadır. Develer dövüşmek istemezlerse demir çubuklarla veya tahta sopalar ile ayaklarına vurulmakta, iğne batırılmaktadır (Kalkandelen, 2019; Yıldırım, 2014).
Hayvanlar bu dünyanın vazgeçilemez bir parçasıdır. Özellikle son 50 senedir dünya üzerinde yaşayan yüz binlerce canlı türü olmasına rağmen, dünya sadece insan türüne fayda sağlayacak şekilde sömürülmektedir. Turizm akademisyenleri uzun yıllardır turizm endüstrisinin sürdürülebilir olması için çaba sarf etmekte bu alanda binlerce çalışma ortaya koymaktadırlar. Turizm endüstrisinde son yıllarda hayvanların refahı veya hayvan hakları üzerine yapılmış çalışmaların sayısının artması ve hayvanların turizm çalışmalarında artan merkezileşmesi şüphesiz çok değerlidir, çünkü turizm karşılaşmalarını sadece bir insan olgusu olarak teorileştirmenin baskın pratiğini sarsmaktadır. Ancak, batı toplumlarında ve turizm endüstrisinde insan merkezciliğin egemenliği göz önüne alındığında, hayvan etiğinin turizm etiği içinde özel bir alan olarak daha da geliştirilmesi zorunludur . Bu bağlamda Türk literatüründe sınırlı sayıda olan turizm endüstrisinde hayvan kullanımı ve hayvan etiği alanında farklı çalışmalara ihtiyaç olduğu ifade edilmelidir.
Temas amacı ve türü ne olursa olsun turistlerin gittikleri yeni destinasyonlarda daha önce görmedikleri ve merak ettikleri hayvanları görmek, temas gerçekleştirmek istemeleri oldukça doğaldır. Bu merak incelendiğinde içerisinde aslında bir talebi de barındırmaktadır. Turistlerin yerel hayvanlara olan merakı; eğitimsiz ve yoğun maddi kaygılar ile turistlere deneyim sağlamaya çalışan yerel halkın o coğrafyada bulunan hayvanları düşüncesizce metalaştırılmasına neden olmaktadır. Ne yazık ki, hayvanları seven pek çok turist, sırf gizli zulmün farkında olmadıkları için hayvanların acı çekmesine katkıda bulunabilmektedir. Aslında, bu durum turistlerin, yaban hayatın kabul edilebilir kullanımının nelerin oluşturduğu konusunda hakem olarak hareket etmelerini gerektirmektedir. Ancak turistler bu rol için yeterince donanımlı değildirler. İnsani değerler, gruplar ve milletler arasında farklılık gösterir, hayvan refahına ve koruma faydalarına önem veren turistler bile, genellikle paradoksal olarak, yaban hayatı turizmine katılabilirler. Bu durum, turistlerin seçimlerinin olası etkilerini ölçmek için yeterince uzman olmadıklarından veya tatildeyken etik kararlarla ilgilenmek istemediklerinden olabilir. Turistler genellikle bir hayvanla karşılaşma istekleri ile hayvanların refah maliyetleri arasında bilişsel uyumsuzluk yaşasa da çoğu, ziyaretlerinin meşruiyetini haklı çıkarabilir ve kendilerini ikna edebilirler. Hayvanlara nasıl davranıldığının ne kadar çok farkına varırsak, onları zulüm ve acılardan o kadar çok koruyabiliriz. Seyahat ederken hayvan dostu olmak, ziyaret ettiğiniz her ülkede insanlara, kültüre, çevreye ve hayvanlara her zaman saygı göstermeniz anlamına gelmektedir ve zorlu bir süreç değildir.
İnsanın, insan olmayan diğer canlılara ve özellikle kendisi gibi hisseden, acı çeken, hatırlayan, acıkan, susayan, analık duygusu yaşayan hayvanlara çivili sopa, kırbaç, elektro şok çubuğu, kanca gibi işkence aletleri kullanılarak verilen acılı ve uzun eğitimleri neticesinde ortaya konan gösterileri satın almayı talep etmesini anlamak oldukça güçtür. Bu durum başta ahlak kavramı ve etik bilimi ile çatışma, hatta çok daha basit seviyede vicdan ile çelişmektedir. Hayvan kullanımının arkasındaki kirli durum, sürdürülebilirlik ilkesiyle de zıtlaşma içerisindedir. Araştırma kapsamında ortaya koyulmaya çalışılan “temas temelli yaklaşım” etik, ahlak ve sürdürülebilirlik iddialarından bağımsız düşünülmemelidir. Her bilimsel fikirde olduğu gibi sunulan bu yaklaşım tartışılmaya ve geliştirilmeye açıktır.